SU ÖRÜMCEKLERİ






Su örümcekleri mecbur kalmadıkça sudan çıkmazlar. Sadece şiddetli yağmurlarda su yüzeyinde kırılmalar meydana geldiği zaman geçici olarak kıyıya sığınırlar. Su örümceklerinin ayaklarının ucunda suyu itme özelliğine sahip, balmumuna bulanmış kıllardan oluşan kadifemsi sık bir örgü vardır. Suya düşen böceklerin yarattıkları dalgalar su örümceği tarafından hemen algılanır. Suda oluşan en ufak bir titreşim örümceği harekete geçirmeye yeter. 
 
 


VATOZ

Vatozlar, okyanus dibini temizleyen balıklardandır. Yüzgeçleri olmayan bu balıkların derilerinin üstü ince bir zımpara, altı ise ıslak bir kadife gibidir. Vatozların savunma mekanizmaları kuyruklarının ucunda bulunan dikenlerdir. Rahatsız edildiğinde vatoz düşmanını sokar. Bu sırada dikenlerindeki zehir serbest kalır. Son derece etkili olan bu zehir canlılar için öldürücü olabilir.


 

PENGUEN

Penguenler, Güney Kutup Bölgesi'nde yaşarlar. Bu hayvanların vücut sıcaklığı 40C, yaşadıkları ortamın sıcaklığı ise -40C'dir. Bu da penguenlerin, 80C'lik bir sıcaklık farkına dayanmaları demektir. Bunu sağlayan, hayvanın derisinin altında bulunan kalın yağ tabakasıdır. Bu tabaka, vücut sıcaklığının kaybolmasına engel olur.
Küçük kayalık penguenleri, karaya çıkmayı cesurca ama zor olan bir yoldan seçerler. Büyük dalgalı ve kayalık deniz kenarlarından kıyıya çıkarlar. Yüksek uçurumlardaki sarp yokuşları tırmanırlar. Her bir dalga geri çekildiğinde bir düzine penguen de dalgalarla yıkanan kayalara kuvvetli gagaları ve uzun, sivri pençeleri ile tutunur, ardından dar, sağa-sola sallanan, sert kenarlı kanatları ile yukarı doğru çıkmaya çabalarlar. Birkaçı bir sonraki dalga gelip de kayaya çarparak çoğunu tekrar denize süpürmeden önce uçuruma tırmanabilir. Hiçbir insan bu hırçın denizde birkaç dakikadan fazla sağ kalamaz ya da bu dik yokuşu tırmanamaz. Ancak penguenler bunu düzenli olarak yapmaktadırlar.

KUTUP AYISI

Kutup ayılarının derilerinin altındaki 10 cm'lik yağ tabakası ısı yalıtımı sağlar. Böylece buzlu sularda saatte 10-11 km. hızla, 2000 km. uzağa kadar yüzerek gidebilirler. Bununla birlikte beyaz kutup ayılarının koku alma duyuları öylesine keskindir ki 1.5 m. kalınlığındaki kar tabakasının altında saklanan bir fok balığının kokusunu bile rahatça algılıyabilirler.

 
 
SİBİRYA AYISI

Sibirya boz ayısı sonbaharda şişmanlayıp yağ bağladıktan sonra, inine çekilir ve aylarca (4 ila 7 ay) süren bir uyuşukluk dönemine girer. Ayının 37 derece olan vücut ısısı, kış uykusu sırasında 5 ila 6 derece azalır. Buna rağmen, kalp atışı ve nefes alma ritimleri daha yavaşlar. Bu nedenle genel metabolizmada yüzde 50 ila yüzde 60'a varan düşüşler gözlenir. Ayı, bu devre boyunca yemek içmek dahil hiçbir hayati fonksiyonunu yerine getirmez. Bununla birlikte üreme ve su kaybı belirtileri de göstermez. Çünkü uyuşukluk esnasında kendi yağını (lipitlerini) başlıca enerji ve su kaynağı olarak kullanır.

KOALA

Okaliptüs ağaçlarının yaprakları oldukça az protein içerirler ve çok liflidirler. Yüksek miktarlarda içerdikleri aromatik yağlar ve kimyasal bileşikler ise otla beslenen birçok canlı için zehirlidir. Sadece okaliptüs ağaçlarının bazı türleriyle beslenen koalalar bu konuda bir istisnadırlar. Özel dişleri sayesinde koalalar okaliptüs yapraklarını çiğnemeden yutarlar. Yapraklar, koalaların diğer memelilerdekinden çok daha büyük olan kör bağırsaklarına gider, burada bulunan bakteriler sayesinde yapraklar kolaylıkla sindirilir. Yaprağın istenmeyen bölümleri karaciğerde zehirden arındırılır ve vücuttan atılır. Bu türlü beslenme çok az enerji verdiğinden koalalar günde 18 saat uyurlar.

 

Yavru koalalar bir aylık olduklarında sadece sütle değil aynı zamanda annelerinden aldıkları yarı sindirilmiş okaliptüs yaprağıyla da beslenirler. En ilginç olanı bu tür bir beslenmenin sadece iki-üç günde bir gerçekleşmesi ve akşam üstleri olmasıdır; diğer zamanlarda annenin sindirim sistemi normal şekilde çalışır. Yavru koalanın annesinin hazırladığı yiyeceğe ulaşması için kafasını sadece keseden çıkarması yeterli olacaktır.

MEERKAT

Resimde görülen ve Afrika'ya özgü canlılardan olan Meerkatlar 10-15 hayvandan oluşan koloniler halinde yaşar. Aralarında çok iyi bir iş bölümü vardır. Örneğin bu canlılar yuvalarının güvenliğini sağlamak için etrafı gözetleme, çakal ve kartal gibi düşmanlarını kollama görevlerini paylaşır.


DAĞ KEÇİLERİ

Dağ keçilerinin yavruları doğduklarında hem görebilir hem de işitebilirler. Ayrıca tüyleri de uzundur. Bunlar, doğar doğmaz annesi ile hareket etmeye başlayan dağ keçisi yavruları için önemli özelliklerdir. Çünkü keçiler doğumlarından birkaç saat sonra, annelerini takip ederek dik yamaçlardan inmek zorundadırlar.
 

 

PAPAĞAN

Papağanlar ve balıkçıl kuşları kanatlarını temizlemek için bir çeşit "toz" üretirler. Bu toz tüylerinin yıpranmış uçlarından gelir. Bazı türlerde, güvercinler ve papağanlarda olduğu gibi kuşun tüyleri arasına dağılmıştır. Diğerlerinde özellikle balıkçıl kuşlarında bu tozlar küçük öbekler halinde toplanmıştır. Tozun ne işe yaradığı henüz tam olarak anlaşılamamıştır, fakat kanatların su geçirmezliğine yardımcı olduğu tahmin edilmektedir. Beyaz balıkçıllar, pelikanlar ve diğer su kuşları kendilerini kuyruklarının alt kısmındaki derilerinde yer alan bir bezden salgılanan yağ ile yağlarlar. Yıkama, topraklama ve tozlamayla tüyler tekrar uçuşa uygun pozisyon için hazırlanır.

VAŞAK

Bazı hayvanlar yapı olarak birbirlerine benzeseler de özellikleri incelendiğinde hepsinin birbirinden farklı oldukları görülür. Örneğin her ikisi de birer vaşak türü olan lynxler ve bobcatler şekil ve büyüklük bakımından birbirlerine benzeyen hayvanlardır. Ancak her birinin kendi türüne özgü, yaşadıkları ortama uygun çeşitli özellikleri vardır. Lynxler, Kuzey Amerika'nın serin kuzey ormanlarında yaşarken, bobcatler de Kanada'nın güneyinden Güney Meksika'ya kadar geniş bir alana yayılmışlardır. Kuzey Amerika'da yaşam şartları oldukça zorludur. Örneğin kışınsıcaklık -45oC'a kadar düşebilir. Bu sebeple vaşaklarınısı kaybını azaltan daha kısa kuyrukları ve ayaklarında bulunan ve yastık görevi gören yapıların üzerini kaplayan yoğun tüyleri vardır. Ayrıca vaşakların uzun bacakları derin kar içerisinde rahat hareket etmelerine olanak sağlar, Bobcat'lerinse daha kısa olan bacakları, dik kayalık dağ eteklerinde ve dağlık alanlardaki sık çalılıklarda kolaylıkla tırmanmalarına daha uygundur.
 
 
     
                                 




DEVE

Hecin develeri çöllerde hiç susuzluk çekmeden çok uzun süre kalabilirler. Bunun nedeni bilinenin aksine devenin hörgücünde su depolaması değil, hörgücünde biriktirdiği yağlardır. Bu yağlar kuraklık zamanında parçalanırlar ve bu sayede hidrojen açığa çıkar. Hidrojen, hayvanın soluma sonucu aldığı oksijenle birleşir ve bu sayede devenin yaşayabilmesi için gerekli su vücut içinde oluşur.
 
 


KUNDUZ

Kunduzlar kendi yaşadıkları bölgelere yabancı kunduzların girmemesi konusunda son derece dikkatlidirler. Bu yüzden yabancıları o bölgeden geçmemeleri için uyarmak üzere bazı engeller kurarlar. Yuvalarında ve avlandıkları yerlerde, yaşadıkları gölden aldıkları çamurla küçük tepecikler yaparlar. Bu tepeciklere kendilerine özgü, bezlerinden salgılanan keskin kokulu bir madde olan casteroumu bırakırlar

 

KARTAL

Bir kartal uçmak için kendisine gereken gücün çoğunu kanatlarını çırpışı sırasında, kanadının aşağıya doğru olan hareketinden alır. Bu yüzden, kartalın kanatlarını aşağıya doğru iten kasların sayısı, kanatları yukarı doğru iten kasların sayısından daha fazladır. Bir kartal için uçuş kasları çok önemlidir. Bu kaslar genelde kuşun vücut ağırlığının yarısı kadar bir ağırlığa sahiptir. Ayrıca kartallar kanatlarının pozisyonunu değiştirerek daha, hızlı veya daha yavaş uçabilirler. Hızlı uçmak istediklerinde, kanatlarının ön kenarlarını rüzgarın içine doğru çevirir ve böylece "havayı keserler". Kendilerini yavaşlatmak istediklerinde ise, bu sefer de kanatlarının geniş kısmını rüzgara doğru çevirirler.

İPEK BÖCEĞİ

İpek böcekleri çiftleştikten sonra her biri iğne ucu büyüklüğünde olan 500 tane yumurta bırakırlar. Yumurtladıktan iki-üç gün sonra da ölürler. Yumurtadan çıkan tırtıllar dut yapraklarını yiyerek gece-gündüz demeden 20-30 gün kadar beslenirler. Bu süre içinde tırtılların tükettikleri yaprakların ağırlığı vücut ağırlıklarını kat kat aşar. Tırtıl dört kez deri değiştirdikten sonra olgunlaşır. Artık koza örmeye hazırdır. Kozasının içinde olgunluğa erişen güve, kahverengi bir enzim yayarak kozanın yumuşamasını sağlar. Koza iyice yumuşadıktan sonra en yumuşak yerinden kozayı iterek dışarı çıkar. Tırtıl artık bir ipek böceğidir. Bundan sonraki yaşamında havayla temas ettiğinde anında kuruyan ve bir ipe benzeyen ama aslında çok büyük bir protein molekülü olan ipeği üretecektir.

 
 
DOĞAN

Yüksek hızlarda uçan kuşların özel kanat yapıları vardır. Havada uçan en "hızlı" kuş olan doğanlar, avlarına doğru hız aldıklarında, -ki bu genellikle başka bir kuş olur- öncelikle kanatlarını çırparak hızlarını arttırırlar ve sonra alçalmalarının son aşamasında kanatlarını arkaya doğru iterler. Bu süpersonik jetlerin görüntüsünü andırır ve böylece saatte 320 km.'nin üstünde bir hıza ulaşırlar.

ÇİTA

Çitalar dünyanın en hızlı koşan kara hayvanları olarak bilinirler. Kısa mesafeleri çok büyük bir hızla aşabilirler. Çitalar saniyeler süren bir zaman içinde hızlarını 72 km.'ye kadar çıkarabilirler. Bazı çıtalar 600 m.'den daha uzunca bir mesafeyi saatte 113 km. gibi inanılmaz bir hızla aşabilmektedirler

 


KUĞU

Kuğuların ağırlığı bir başka memeli ile kıyaslandığında oldukça hafiftir. Aynı boyutlarda bir buldog köpeği, kuğudan "4 kat" daha ağırdır. Kuşların hafif olmasının çeşitli sebepleri vardır. İçi boş kemikleri iç kirişlerle desteklenmiştir. Kuyruk yerine kabarık tüyleri vardır ve dişlerle kaplı çene yerine gagaları vardır. Vücutlarının çok önemli bir kısmı havayla doludur. Bu hava birçok kuşta bulunan 9 hava kesesinde saklanır. Bunlar sadece ağırlık azaltma niteliği taşımazlar. Uçuş sırasında kuşlar çok fazla enerji harcarlar ve bu nedenle çok yoğun oksijen kaynağına ihtiyaçları vardır. İşte bu hava keseleri kuşun solunum sisteminde de önemli rol oynar. Bu sayede kuğu, aynı büyüklükteki bir memelinin nefes alışı sırasında aldığı oksijenden çok daha fazla oksijen alır.


ARI

İşçi arıların bütün hayatları boyunca yaptığı işlerin konusu, vücutlarındaki bazı temel değişikliklerle belirlenmektedir. Örneğin, işçi arıların ilk üç günleri kovan temizleyicisi olarak geçer. 3. günden sonraki bir hafta boyunca kafalarında bir çift "dadı" bezi gelişir. İşçiler genç larvalar için gerekli olan bir besin salgılamaya başlarlar ve aniden larvaların bakımı işine yönelirler. 10. günden itibaren ise işçilerin karın bölgelerindeki mum üreten bezler gelişir. Bununla birlikte işçi arılar beslenme görevlerini bırakırlar ve petek yapımı ve onarımına başlarlar. Arılar artık birer "inşaat işçisi"dirler. Doğumlarının 20. günündeyse işçi arılar yine görev değiştirirler. Mum bezleri fonksiyonlarını yitirir ve iğne bezleri gelişir, zehir üretmeye başlarlar. İşçi arıların yeni görevleri kovan girişinde "gardiyanlık" yapmaktır. Arılar yaşamlarının son dönemindeyse "çiçek özü toplayıcısı" olurlar.
 

 

ÇAYIR KÖPEĞİ

Çayır köpeklerinin yaptıkları yuvaların içinde sürekli olarak temiz hava dolaşır. Havanın kolayca içeri girebilmesi için tünelin bir ucunun ağzı alçaktadır. Tünelin diğer ağzı ise yüksektedir. Bu yükseklikteki ağızda hava akımı kısmi vakum oluşturur ve havanın tünelden çıkmasını sağlar.

IGUANA

Deniz iguanaları, bedenlerini uygun bir sıcaklıkta tutmak zorundadırlar. Güneş ışınlarının yüzlerine ve doğrudan göğüslerine gelebileceği şekilde sürekli olarak güneşe dönük dururlar. Su geçirmez derilerinde ter bezleri bulunmadığı için terleyerek serinleyemezler. Bu yüzden bir gölgeye ya da kayaların çatlağına gizlenerek serinlerler. Ayrıca iguanalar soğuk suda uzun süre kalamazlar. Birkaç dakika içinde bedenlerindeki sıcaklık 10 santigrat dereceye kadar iner. Bu nedenle hemen karaya dönerek bedenlerini ısıtmak zorundadırlar.
 
     
                        






BUKALEMUN

Bukalemunlar çok ağır hareket eden, ağaçlarda ve çalılar üzerinde yaşayan hayvanlardır. Derilerinde renk maddesi denilen "kromatoforlar" bulunur. Bu sayede bulundukları ortama renk uyumu sağlayarak düşmanlarından korunurlar. Bukalemunlarda sempatik sinir sisteminin salgısı ile pigmentlerin dağılması ve toplanması sağlanarak renk değişimi meydana gelir. Böylece çok ağır hareket eden bu hayvan bulunduğu ortamda fark edilmeden güvenli bir şekilde yaşamını sürdürebilir.
 
 


FiL

Filler çok iri bir cüsseye sahip oldukları için vücutlarını serin tutma konusunda bazı problemler yaşarlar. Bu yüzden çok büyük olan kulaklarını fan olarak kullanırlar ve serinlemeye çalışırlar. Ayrıca kulakları vücutlarında büyük bir yer kapladığı için buradan ısının vücut dışına çıkması da kolay olur.Fillerin hortumu 50 bin kasla çevrilidir ve gerektiğinde hortum kasılır ve tonlarca ağırlıktaki cisimleri bile kolaylıkla iter. Bu hortum aynı zamanda küçük bezelye tohumlarını kopararak ağzında patlatma gibi çok fazla incelik ve hassasiyet gerektiren bir işlemi yapabilme kabiliyetine de sahiptir. Birçok yönden işlevsel olan aynı zamanda uzun bir parmak, borazan veya hoparlör olarak da kullanılan bu organ, su içebilmesi veya vücudunun üstüne su püskürtebilmesi için 4 litre suyu tutma kabiliyetine de sahiptir.

 

YUNUS

Yunusların derisi üzerinde yüzdükçe dalgalar meydana gelir ve bu dalgaların girintili çıkıntılı motifleri, yunusun hız temposuna göre değişir. Eğer hayvan derisini gergin tutarsa, bu dalga motifleri, hareketinde frenleyici etki yapar. Buna karşın, derisini gevşetir ve dalga motiflerine uydurursa, su direnci minimuma düşer ve hızı artar. Bu hız kontrolünü sağlamak için şimdiye kadar insanlar tarafından yapılmaya çalışılan yunus derisine benzer kılıf konusundaki bütün girişimler, esnek ve dirençli bir maddenin bulunamamış olması sebebiyle başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Suyun yüzeyinde hareket eden şişe burunlu yunusun nabzı dakikada 110 kez atar, suyun altında olduğunda ise bu sayı dakikada 50'ye kadar düşer. Bu düşme, birikmiş oksijenin gerekli organlara, özellikle kalp ve beyne gitmesi için kan dolaşımının durdurulmasıyla ilgilidir. Bu sayede yunuslar nefes almak için daha seyrek yüzeye çıkma ihtiyacı duyarlar ve suyun altında daha uzun bir süre kalabilirler.

KÖSTEBEK

Yerin altında, hiçbir şey yıldız burunlu köstebek gibi hızlı hareket edemez. Yumuşak toprakta, bu tüylü küçük hayvan yaklaşık 45 metre uzunlukta bir tüneli bir saat içinde kazar. Burnunun üzerindeki yıldız şeklindeki duyargalarıyla yeri kontrol eder ve böylece toprağın en kolay nereden kazılacağını bulur. Keskin pençeleri, 10 küçük kürek gibi müthiş bir hızla ilerler. Köstebeğin kullandığı enerji çok fazladır. Bu şekilde devam edebilmek için her 24 saat içinde kendi bedeninin ağırlığı kadar yiyecek yemesi gerekmektedir

 
 
DENİZ YILDIZI

Dişleri olmayan denizyıldızı yiyeceklerini sindirmek için kendine özgü bir metod kullanır. Avının yerini bulmasında koku ve dokunmaya bağlı olarak, avın kapladığı alanın büyüklüğü de etkilidir. Kollarının altında yüzlerce ince, her zaman hareket eden, emici diskler bulunmaktadır. Deniz yıldızlarında hareket, bir kayaya veya başka bir cisme ayakları ile yapışması ve sonra geri çekmesi ile sağlanır ve denizyıldızı bu biçimde yavaşça sürünür. Günlük yiyecekleri kabuklu deniz hayvanları, karides, kum ve taş gibi birikintilerdir. İstiridyeyi bulduğunda denizyıldızı onu içine çeker ve bir çok emici ayağını istiridyenin kabuğuna yapıştırır. İstiridye aşırı güçlü supaplara sahip olmasına rağmen denizyıldızı sonunda istiridyenin kabuğunun yavaş yavaş açılmasını sağlar.

KOKARCA

Hayvanların çok değişik savunma yöntemleri vardır. Örneğin, Benekli kokarca davetsiz misafirlerine gözdağı vermek için pek alışık olunmayan bir yöntem kullanır. Bir tehlike sezdiği anda kokarca bir elinin üzerinde ayağa kalkar ve arkasındaki bir bezden kötü kokan bir sıvı püskürtürek düşmanını kaçırır.

 


KARABATAK

Birkaç yüz kuştan oluşan karabatak sürüleri, göllerde, toplu olarak balık avlarlar. Bir karabatak sürüsünün tamamı sırayla kıyıya doğru yüzerken, kuşlar bir yandan da birbiri ardınca dalış yaparlar. Bu dalışlardan korkan balıklar da bu sayede daha kolay avlanacakları sığ sulara itilmiş olurlar.


BAYKUŞ

Baykuşlardaki "görüş derinliği", bütün yırtıcı kuşlarda bulunur. Ancak, hiçbir kuş bu konuda baykuş kadar iyi donanımlı değildir. Baykuşların bazı türleri, görüş alanlarını genişletmek için, başlarını 1800 döndürüp tam arkalarını görebilecek bir yapıya sahiptirler. Bu kolaylık, baykuşların sadece yırtıcı hayvanlardan korunmalarını değil, aynı zamanda avlarının yerini doğru saptamalarını da sağlar. Baykuş gözlerinin belki de en olağanüstü özelliği büyüklükleridir. Yüzün büyük bir kısmını kaplayan bu kocaman gözler birbirlerinden çok ince bir kemikle ayrılmıştır. Bunun sonucu olarak, göz boşluğuna sıkıca yerleşen gözler, göz kasları için hemen hemen hiç yer bırakmazlar. Birçok baykuşun gözü yerinden oynamadığından bu kuşlar değişik yönlere dönmek için oldukça esnek olan boyunlarını kullanırlar.

 

PUMA

Puma olağanüstü güç ve dayanıklılığıyla tanınır. Hayvan bir atlayışta 6 m.'lik bir uzaklığı aşabilir. Ayrıca 12 m. yüksekliğe sıçrayabilir, 18 m. yükseklikten aşağıya da kolaylıkla atlayabilir. Puma, kendi ağırlığının 3 katı olan bir avını karda rahatlıkla sürükleyerek taşıyabilir. Avını ararken kendi bölgesinden 45-75 km.'ye kadar uzağa gidebilir.

RAKUN


Rakunlar çok geniş bir alana yayılmış olan bölgelerinde devriye gezmek için, genellikle karanlık bastırıncaya kadar bekler. Gece karanlıkta bile çok iyi görmelerini sağlayan gözlere sahip oldukları için de avlanırken hiç zorlanmazlar. Rakunlar hemen hemen buldukları herşeyi yiyebilen canlılardır. Suyun sığ olduğu bölgelerdeki kerevit balıklarını yakalayabilecekleri bir akarsu ya da dallarından meyveler sarkan meyve bahçeleri rakunların av sahaları olabilir.

 
     
                        






DENİZ KAPLUMBAĞASI

Göç eden canlıların en ilginç örneklerinden biri de kaplumbağalardır. Brezilya kıyıları açıklarında yaşayan Yeşil deniz kaplumbağaları 2000 km. yüzerek Atlantik Okyanusu ortalarındaki Ascension Adası'nda yumurtlarlar. Kumdaki çukurlara gömülü yumurtalardan çıkan yeni doğmuş kaplumbağa yavruları hemen denize yönelirler. Açık denizde yetişkin haline geldikten sonra da yumurtlamak için tekrar Atlantik Okyanusu'na doğru yönelirler.
 
 


PANDA


Diğer bir adı bambu ayısı olan çocuğun ağırlığı neredeyse 120 kilo civarında. Panda gününün büyük bir bölümünü bambu yemekle geçirir. Panda bu oburluğun ve seçiciliğin kurbanı sayılır: Çok sevdiği bambuyu yiyebilmek için Çin den başka bir yere gitmediklerinden, ne yazık ki nesilleri tükenmek üzere. Bugün dünyada halen yaklaşık 1000 adet panda var.
Pandalar çok tembel hayvanlardır. Panda karnını doyurmak için günde 40 kg kadar bambu yemek zorunda. Dişleri bambunun sert kabuklarına uygun olarak sağlam ve keskin. Yine de bu uğraş yaklaşık 14, hatta 15-16 saatini alıyor. Hayvanat bahçelerinde yaşayan pandalar, doğal ortamlarında yaşayan pandalara göre çok daha farklı beslenebiliyorlar. Örneğin çikolata, meyve ve hatta tavuk bile yiyebiliyorlar.
Yemek yemediği zamanlar panda sürekli uyur. Uyumadığında ise hiç acelesi yoktur ve çok yavaş hareket eder. Düşmanları kovaladığında bile paçasını kurtarır kurtarmaz ilk gördüğü ağaca atlar ve uykusuna veya yemeğine kaldığı yerden devam eder.




 

KOYUN

Koyunlar çok sakin hayvanlardır. Hiçbir şey onları çileden çıkartamaz. Bu, onlara büyük büyük büyükanne ve büyük büyük büyük dedelerinden kalan bir özellik ve mirastır. Üstelik koyunlar sadece yün ve süt kaynağı değil, aynı zamanda flora, yani bitkisel örtüye bir nevi bakım uygulayan çok yararlı hayvanlardır. Gezerken toynakları ile geçtikleri yerleri düzleştirir, büyüyen bitkileri kemirir, kısacası doğanın, dengesini sağlamasına katkıda bulunurlar
Minik kuzular şubat sonu, mart başı gibi dünyaya geliyor. Anne koyunlar miniklerinin iyi beslenmesine çok dikkat ediyor ve sevimli yavrularını günde yaklaşık 15 kez emziriyor. Açlıklarını ve sevinçlerini "meee, mee" diye tatlı sesleriyle belli eden, zıplamayı çok seven kuzular, sürekli şefkatli annelerinin gözetimi
altında bulunuyor

 


LEYLEK

Sıcak aylarında leylekler, beş ay aramızda kalabilmek için, kışı geçirdikleri ülkelerden geri dönerler. Ardından yine bizi terk ederler. Afrika'daki kış tatili bitti. Erkek leylek sessiz sedasız süzülüp geçiyor. Kırmızı gagalı kuşu, okyanusları aşarak kat ettiği bu yaklaşık 10.000 kilometrelik maraton uçuşu için tam altı hafta zaman harcadı - bu gerçekten takdire şayan bir başarı.
Uzun bir yolu kateden leylek şimdi çok yorgun. Buna rağmen hiç hedefi şaşırmadan eski bacasına yöneliyor. Burada, 40 metre yüksekliğindeki bacada, onun yaz tahtı bulunuyor. Bitkin düşmüş bir halde gagasını tüylerine gömüyor.
Tüylerini kabartıp huzur içinde uykuya dalıyor.
Leylekler baharda geri döner. Önce erkekler gelir. Onların telaşları var, çünkü geçen yılki yuvalarını bulmaları gerekiyor. Yuvalarını saman ve otlarla onarıp hızla yeniliyorlar.
Böyle bir leylek yuvası bir buçuk metre genişliğinde ve 50 kilo ağırlığında olabilir.
İşleri bittiğinde, erkek leylek özlem içinde başını gökyüzüne çevirip dişisinin bir an önce gelmesini umut etmeye başlar.
Bir hafta sonra dişi leylek de erkek leylek tarafından hazırlanmış olan yuvaya döner ve hemen yerini alır.

 


 

 
VAN KEDİSİ

Zeki, canlı ve insana bağlı bir yapısı vardır. Kendilerini temizlemede büyük bir titizlik gösterirler. Van kedisi iyi bir avcı olmanın yanı sıra kendi isteğiyle suda yüzmeyi ve suyla oynamayı seven tek kedi türüdür. İyi bir arkadaş ve oyuncu olmakla beraber kucağa alınmaktan hoşlanmaz. 
Uzun olmayan orta büyüklükte bir başı olan Van kedilerinin yüzü üçgen seklinde ve çevresi belirlenmiştir. Elmacık kemikleri de çıkıktır. Boynu güçlü ama kısadır. 
Gözler hafif şekilde basık badem seklinde ve eğik olarak yüze yerleşmiştir. Göz bebekleri yuvarlak ve belirgindir. Van kedisini çekici kılan özelliklerden birisi de onun gözlerinin rengidir. Her iki gözü mavi, her iki gözü (kehribar sari renk ve tonları) olabileceği gibi bir gözü mavi diğer gözü kehribar renkte de olabilir. 
Kulakları büyük ve geniş, dibe doğru bir yuvarlaklık söz konusudur. Burun ucu, patiler ve kulak içleri pembe renktedir. Van kedilerinde sağırlığın yaygın olduğu kanaati varsa da her iki gözü farklı renkteki kedilerde ve mavi gözlülerde ancak %2-3 civarında sağırlık vardır. 
Türkiye'de üretilen ve saf Türk kedisi olan bu irkin anavatanı ve kökeni Van yöresidir. 
Van kedisi korkmadan suya girip yüzen tek kedi ırkıdır ve 1969 yılında saf kan kedi ırkı olarak kabul edilmiştir. 
Dünya üzerindeki kedi cinsleri arasında en doğal olan türlerden biri olarak tanınmaktadır. 


SİYAM KEDİSİ

 
Renkleriyle beraber Siyam kedilerinin kişiliklerinin de değiştiği inancı oldukça yaygındır. Örneğin fok lekelinin daha dışa dönük, mavi lekelinin daha şefkatli, çikolata lekelinin ise daha neşeli ve oyuncu olması gibi. 
Tüm Siyam kedileri zeki ve dikkatlidir. 
Genişten incelerek inen takoz biçimli kafası, orta boyda olup beden ölçülerine uyumludur. Burundan başlayarak kulaklara doğru tam bir üçgen oluşturur. Bıyık bölgesi fazla çıkıntılı değildir ama erkek kedilerin çeneleri daha belirgindir. Boynu zariftir. Ağız kısmi narin, uzun ve üçgendir. 
Sivri uçlu kulakları altta geniştir ve birbirlerinden ayrıktır. Doğulu badem biçimli gözleri burnuna doğru daha da çekikleşir. İki gözünün arasındaki mesafe bir gözün büyüklüğünden daha uzun olmamalıdır. İnce kemikli orta boy gövdesi siki kaslıdır. Vücut hatlarında hep kalından inceye doğru akis vardır. Omuzları ve kalçaları göğüs kafesiyle ayni kalınlıktadır. 
Bacakları incedir ve arka ayakları önlerden daha uzundur. Küçük ve oval patileri zariftir. Uzun ve ince kuyruğu ucuna doğru daha da incelir. Bedenine doğru yatık duran tüyleri ince, parlak ve kısadır.