ÇOCUK HASTALIKLARI


 
 


ATEŞLİ HAVALE
Ateşli havale genelde bir hastalığın başlangıcında ortaya çıkar ve ateşi önlemek için alınan önlemler havalenin ortaya çıkmasına etki göstermez.
Çocukların bir kısmı ateşlendiğinde vücudu sertleşir, kolları ve bacakları istek dışı hareket eder, kasılır ve gözleri geriye döner, bu durum havale olarak adlandırılır. Bu konunun uzmanları burada fazla telaşlanacak bir sorun olmadığını savunurken aileler bunun tam tersi davranışlar sergileyebilir. Araştırmalara göre havale çocuklarda çok az da olsa sarılık riskini çoğaltabilmekte fakat çocukların beyninde bir hasara yol açmamakta. Havale oluşmasındaki nedenin bir bölümünün çocuğun beyninin tam olarak gelişememesinden kaynaklandığı ve beyin gelişmesini tamamladığında bu sorununda ortadan kalkacağı ayrıca diğer bir nedenin de kalıtsal olabileceği hekimler tarafından belirtilmektedir.
Çocuklar bir kez havale geçirdiklerinde bir daha geçirme riskleri hiç geçirmeyenlere oranla daha fazladır bununla birlikte bir kez havale geçiren çocukların bir kez daha havale geçirmesi çok sık görülmez. Ateş nöbetine giren çocukların bir çoğunda ateşlenmeyi getiren başka bir problem olduğu görülmektedir. Bu tip ateşlenmelerde nöbetler uzun sürer.

Havale sırasında dikkat edilmesi gereken durumlar;

•Çocuğunuzun fiziksel davranışlarını rahat uygulayabileceği bir yerde olmasını sağlayın.
•Çocuğunuzu yatırdığınız zaman başının vücudundan biraz daha yüksekte olmasını sağlayın.
•Nöbetlerinin süresine dikkat edin.
•Kısa süreli nöbetlerde çocuğunuz şuurunu kaybedebilir ama bu çok kısa bir süre sonra düzelir.
•Üzerinde onun rahat olmasını sağlayacak giysiler olmasını sağlayın.
•Nöbet sırasında ona herhangi bir yiyecek vermeyin, daha önceden ağzında bir gıda varsa da bunu nazikçe çıkarmasını sağlayın.
•Çocuğunuzun ateş nöbeti sona erdikten sonra uyumak isterse buna izin verin ama onu yan çevirerek yatırın ve yastık kullanmasını sağlayın.
•Islak bir bez ile çocuğunuzun vücudunu silin ama nöbet halindeyken asla su dolu bir kaba sokmayın. Çocuğunuz suyun içinde iken su yutabilir ve başka bir sorun ile karşılaşabilirsiniz.
•Çocuğunuza bir ateş düşürücü fitil vermeniz uygun olabilir. Hap vermeniz halinde bunu yutamayabilir.
•Çocuğunuzun geçirdiği nöbet kısa süreli ise nöbetin ardından hekiminizle temas kurun ve görüşlerine uyun.
•Nöbetlerin süresi uzamaya başladığı zaman çocuğunuzun soluk alıp almadığına da dikkat edin ve derhal ilk yardım çağırın.


ZATÜRRE 

Akut solunum yolları hastalıkları özellikle 5 yaşından küçük çocuklarda, daha çok kış aylarında görülen yaygın hastalıklar olup, bunlardan “pnömoni” (zatürre) dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de çocuk ölümlerinde birinci sırayı almaktadır.

Hastalığa neden olan “pnömokok” adlı bakteri, damlacık enfeksiyonu şeklinde aksırık ve hapşırıkla hasta insanlardan sağlam kişilere bulaşmakta, solunum yolları vasıtası ile kısa sürede akciğerlere yerleşmekte ve halk arasında zatürre olarak bilinen akciğerlerin iltihaplanmasına neden olmaktadır. Zatürre hastalığı yüksek ateş, iştahsızlık, öksürük ve halsizlik ile seyretmekte ve etkin şekilde tedavi edilmez ise solunum yetmezliğine neden olmakta ve yaşamsal tehdit oluşturmaktadır.

Eğer öksürüklü bir çocuk, normalden çok daha sık ve hızlı nefes alıp veriyor ise (dakikada 50’nin üzerinde yada siz bir kez nefes alıp verene kadar çocuk 2-3 kez yada daha fazla nefes alıp veriyorsa), çocuk nefes alırken, göğüs (kaburgalarının) alt kısmı normalde olduğu gibi dışarıya doğru genişleyeceğine, içe doğru çöküyor ise, ememiyor yada hiçbir şey içemiyorsa, aile vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmayı ihmal etmemelidir.

Erken dönemde ve etkin tedavi edilemeyen kişiler bu hastalık nedeniyle yaşamlarını yitirebilmektedirler. Dünyada her yıl bir milyon, Türkiye’de ise her yıl yaklaşık olarak 65.000 çocuk zatürreden ölmektedir. Ülkemizde yapılan çeşitli araştırma ve çalışmalar çocuk ölümlerinin %25 ila 32’sinin zatürre’den kaynaklandığını göstermektedir.

Pnömokok bakterisinin bir başka özelliği ise, çocuklarda sık görülen orta kulak iltihaplarının (otit) %30 ila 60’ında hastalık etkeni olmasıdır. Öte yandan pnömokok mikrobunun, kan yoluyla yayılması ve beyine ulaşması sonucunda, “menenjit” adı verilen beyin zarı iltihaplanması da oluşabilmektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda, çocukluk dönemi bakteriyel menenjit etkenleri sıralamasında, Hemofilus Influenza (HiB)’dan sonra ikinci sırada Pnömokok bakterisi yer almaktadır. Yetişkinlerde görülen tüm menenjitlerin nedenleri arasında ise %60-70 oranla pnömokok bakterisi birinci sırada sorumlu tutulmaktadır.

Son zamanlarda oldukça artan ve doktor kontrolü dışındaki antibiyotik kullanımı, özellikle pnömokok bakterisinin ilaçlara karşı direncini artırmış, sonuçta birçok antibiyotik bu mikroba karşı etkisiz kalmıştır. Yine yapılan birçok araştırmaya göre pnömokok tiplerinin %50’sinden fazlası en az bir, yada daha fazla antibiyotiğe karşı direnç geliştirmiştir.

Pnömokok bakterisi çocukluk dönemi dışında, özellikle 65 yaşın üzerindeki yaşlılarda yine benzer enfeksiyonların oluşumuna ve ölümlere neden olur. Bağışıklık sisteminde yaşa bağlı olarak meydana gelen olumsuz değişiklikler ve kronik hastalıkların sık görülmesi, ileri yaştaki kişilerde akciğer absesi, kalp zarı iltihabı, peritonit, ve beyin ödemi gibi ciddi komplikasyonların oluşumuna yol açmaktadır. İyi beslenmeme, sigara ve alkol kullanımı tabloyu daha da zorlaştırmaktadır.

Pnömokok enfeksiyonu (zatürre) yaşlılar ve çocuklar haricinde “yüksek risk grubu” diye adlandırılan kronik hastalığı bulunan her yaştaki kişiler için de ölümcül bir tehlike oluşturmaktadır. Kronik bronşit, astım, yada kalp yetmezliği olan hastalar, kronik böbrek ve diyabet hastaları, kanser tedavisi gören ve bağışıklık sistemi baskılanmış çocuk ve erişkinler Pnömokok enfeksiyonu gelişimi açısından yüksek risk gruplarını oluşturmaktadır. Özellikle bu riskli gruplardaki hastalarda pnömokokların hassas olduğu antibiyotikler kullanılsa bile, ölüm oranı maalesef % 40-50 arasında değişmektedir.
Unutulmamalıdır  ki ; Pnömokok enfeksiyonları artan bir hızla toplum sağlığını tehdit eden,  antibiyotiklere hızla direnç gösteren ancak, aşı ile koruna bilinen hastalıklardır.  
Hastalar tarafından gayet iyi tolere edilen aşının, nadiren enjeksiyon bölgesinde kızarıklık, ağrı, hafif şişkinlik, hafif ateş gibi yan etkileri olabilmekte ancak bu belirtiler genellikle 24 saat içerisinde kendiliğinden yok olmaktadır. Gebelerde ise ancak gerçek bir risk söz konusu olduğunda aşı uygulanmalı ve riskli anne adaylarının gebe kalmadan önce aşılanması önerilmektedir. Pnömokok aşısı, grip aşısı ve Tetanoz aşısı ile birlikte aynı anda ve farklı bölgelerden güvenle uygulanabilmektedir.



SU ÇİÇEĞİ

 

Su Çiçeği yeni doğan dönemi dahil olmak üzere her yaşta görülebilen yaygın, çok bulaşıcı, viral bir hastalıktır. Etken herpes virüs ailesinden varisellazoster virüsü adlı bir virüstür.En sık okul öncesi yaşlarda görülür. Hastalığın en fazla görüldüğü yaşlar 5 yaş civarıdır. Buna rağmen ileri yaşlarda da görülmesi söz konusudur. Kuluçka dönemi 10 – 21 gündür. Ancak hastalık genellikle temastan 14-16 gün sonra başlar. Hassas olan hemen bütün çocuklarda döküntü yapar. Bu döküntülerin sayısı değişik olabilir. Döküntülerin çıkmasından 24 ila 48 saat önce ateş, halsizlik, iştahsızlık, baş ağrısı ve bazen karın ağrısı görülür.Ateş orta derecede yüksektir ki bu yükseklik vakaların üçte birinde görülür. Bu belirtiler ilk döküntünün görülmesinden sonra 2 ila 4 gün daha devam edebilir. Döküntü önce topluiğne başı gibi, kırmızı lekeler halindedir.Bunların çoğu birkaç saat içinde papül dediğimiz kabarık, kırmızı görüntüyü veya vezikül şeklini alır, yani içi sıvı ile dolar ve vücuda dağılır.Yayılma önce yüz ve saçların arasından başlar, sonra aynı gün sırt, göğüs, karın, kol ve bacaklara doğru yayılır; yani merkezden etrafa doğru sentripedal denilen bir dağılma şekli vardır. Veziküller, yani içi sıvı dolu su çiçeği döküntüleri, ince duvarlı şeffaf olup yuvarlak veya oval şekildedir; kendiliğinden kolayca açılabilir ve içlerinden berrak bir sıvı akar. Eğer bu sıvı akmaz da vezikül kendi halinde kalırsa ortasında göbeklenme görülür. İlk döküntüleri izleyen günlerde hafif ateş yükselmesi görülebilir ve sonra başka döküntüler de çıkar. Döküntülerin bir kısmının üzeri giderek kurur ve esmer bir kabukla örtülür. Su çiçeği döküntülerinin bir özelliği vardır; döküntülerin her biri ayrı bir yaştadır. Bu nedenle yeni döküntü çıkarken diğer döküntü göbeklenir veya öteki döküntü kabuklanır; dolayısıyla değişik bir tablo ortaya çıkar, bu tabloya yıldız haritası denir. Su çiçeği döküntüleri boğaz, yanak, dudak, dişeti, dil, damak, gırtlak ve genital organlarda bile çıkabilir. Ses telleri kenarında olursa su çiçeği krupu adını alır. Döküntülerin devamı ortalama 6 gün kadardır. Kabuklar iki haftada düşer. Bu döküntüler genelde kaşıntılıdır.Hastalıkta ortalama döküntü sayısı 300 kadardır. Bu sayı 10 ila 1500 arasında değişebilir. Büyük yaş gruplarında, döküntü sayısı daha fazla olur, yeni döküntülerin ortaya çıktığı süreç daha uzun bir süreçtir ve yaş ilerledikçe hastalık daha ağır seyretme meylindedir. Egzamalı çocuklarda veya yakın zamanda güneşte yanmış çocuklarda döküntülerin daha yaygın olarak görüldüğü bilinmektedir. Kabuklar döküldükten sonra o bölge derisinde renk açılması veya kahverengileşme (hiperpigmentasyon) görülebilir. Bu geçici bir durumdur; bir kaç gün veya hafta sonra deri normal rengini alır. Eğer döküntünün içindeki sıvıda mikrop çoğalırsa veya çocuk kaşır da bu şekilde döküntü enfekte olursa o zaman su çiçeği ile ilgili ciddi yan etkiler ortaya çıkabilir.

 


Hepatit Nedir?

 

    Hepatit halk arasındaki adı ile sarılık karaciğer dokusunun infeksiyonuna (iltahabına) verilen isimdir. İnfeksiyona neden olan mikro canlılar çoğunlukla virüslerdir.İnfeksitona neden olan virüslerin çeşitlerine göre hepatitler çeşitli türlere ayrılır.

Hangi Tür Hepatitler Bulaşıcıdır ?

 

    Virüsler çok küçük ve bulaşıcı olduklarından, bütün hepatit türkeri insana bulaşabilir. Ancak virüslerin bulaşma yolları, bulaşma yetenekleri ve bulaşma güçleri birbirinden farklıdır. Bulaşma açısından bakıldığında hepatitleri iki guruba ayırabiliriz.

    Birinci gurupta uer alan hepatitler (A ve Etipi hapatitler) insandan insana, hasta insanların dışkılarıyla bulaşmış, kirlenmiş yiyecek veya içeceklerin (meyve, sebze, içme suyu vb.) tüketilmesi ile bulaşırlar Çünkü hasta insanların dışkılarında bol miktarda virüs bulunur. Özellikle kanalizasyon ve su şebekesi gibi alt yapı hizmetlerinin sağlıklı olmadığı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bu bölgelerde salgınlar yaparlar. Bu tür hepatitlerin bulaşması özellikle temizlik kurallarına dikkat edilmeyen ortamlarda son derece kolaydır.

    İkinci gurupta yer alan hepatitler (B,C,D tipi hepatitler) insandan insana, kan nakli, hastada kullanılan enjeksiyon iğnesinin sağlam kişiye batması ve ameliyat malzemesinin sağlam kişiye kullanılması, yaralı vücut bölgelerine hasta kişinin kanının veya tükürük gibi başka vücut sıvılarının teması ve cinsel ilişki ile bulaşır.

    Hepatit B ve daha az oranda Hepatit C taşıyıcı annelerden doğan bebeklere de hastalık bulaşabilir. İnsandan insana kolay bulaşmadıklarında B, C, D, hepatit türleri salgın yapmazlar.

Hepatit Taşıyıcılığı Nedir ?

 

    Taşıyıcılık bazı kişilerde savunma mekanizmalarının yeterince çalışmaması sonucunda hepatit virüsünün vücuttan tamamen atılamamasıdır.Virüs karaciğer hücrelerinde yaşamaya devam eder. Taşıyıcıların birçoğunda virüs karaciğerin içindeki hücrelerde uyur durumda kalır. İşinde bulunduğu karaciğer hücrelerine zarar vermediği gibi yeni hücrelere de bulaşmaz. Bu durumda kişiye hiç bir zarar vermez. Ancak taşıyıcılık arlıklı olarak kontrolde olmalıdır.

Hepatit Taşıyıcılığı Tehlikeli midir ?

 

    GHepatit taşıyıcısı olanlarda 4 ihtimal söz konusudur.

    • Uzun yıllar (10-15 yılı bulabilir ) boyunca taşıyıcı kaldıktan sonra kişi virusu vücudundan tamamen atar.
    • Kişi ömür boyu taşıyıcı kalabilir.
    • Taşıyıcı olan kişilerde virüs aktive olarak (uyanarak) karaciğer hücrelerini tahrip etmeye başlar. Bu tahribat sonucunda siroz denilen karaciğer yetmezliği ve ölümle sonuçlanan klinik tablo meydana gelir.
    • Taşıyıcılarda ve siroz gelişenlerde karaciğer kanseri gelişme riski vardır

 



KABAKULAK

Çocukluk çağının en sık rastlanan ancak, çocukluk döneminde hastalığı geçirmemiş yetişkinlerde de görülebilen  “Kabakulak”, damlacık enfeksiyonu ile insandan insana geçen bulaşıcı bir hastalıktır. Sık ve yaygın görülen bu hastalık özellikle bahar aylarında salgın yapmaktadır.
Kabakulak, ateş, baş ağrısı, kulak ağrısı şeklinde belirtiler ile kendisini gösterir. Bu belirtiler virüse maruziyet gününden sonra, 12 ile 25 gün arasında ve genellikle 18. günde ortaya çıkmaktadır. Tükürük bezlerinin iltihaplanması nedeniyle kulak memesi hizasında yanaklarda tek veya çift taraflı şişlik oluşur ve ağrı yapar. Nadiren, hastalığın herhangi bir belirti vermeden kendiliğinden geçirilmesi de mümkün olabilmektedir.

Hastalığı yapan Kabakulak mikrobu, vücuda girdikten sonra kan yoluyla yayılmakta ve ayrıca pankreasın iltihaplanmasına, beyin ve omuriliği saran zarların iltihaplanmasına (Menenjit), erkek ve kadınlarda yumurtalıkların iltihaplanmasına neden olabilmekte ve sağırlık, kısırlık gibi kalıcı hasarlara yol açabilmektedir.  Aşının bulunmasından önce viral menenjite en fazla sebep olan etkenlerden birisi olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca beyne etki eden bir enfeksiyon olması nedeniyle sonradan oluşan sağırlığın da başlıca nedenlerindendir. Gebeliğin ilk üç ayı içerisinde bu hastalığa yakalanan kişilerde düşüğe yol açabilmektedir. Kalıcı sakatlıklar ve nadiren de olsa ölümle sonuçlanabilen bu hastalığın tedavisi yoktur. Ayrıca önemli ölçüde okula-işe devamsızlığa ve ekonomik kayba neden olmaktadır.

Kabakulak Hastalığından Korunma Yolu Nedir?
Toplum sağlığını tehdit eden geçirilmesi değil, korunulması zorunlu olan bu hastalığa karşı en etkin ve tek korunma yöntemi AŞILANMADIR.  Aşılama ile hastalık ve komplikasyonların oluşma sıklığı büyük oranda azaltılır, sağlık harcamalarındaki kayıplar engellenir ve bir tek doz aşı ile etkin, güvenli ve uzun süreli korunma sağlanır.

Kabakulak aşısı, hastalığı yapan mikrobun zayıflatılarak hastalık yapma kabiliyetinden arındırılması yolu ile elde edilmektedir. Aşının yapılması için anneden geçen immunglobilinlerin (koruyucu cisimciklerin) tamamen tükendiği birinci yaş sonrası beklenmektedir. Bu aşı tek başına uygulanabildiği gibi özellikle çocuklarda 12. aydan itibaren Kızamık ve Kızamıkçık aşıları ile birlikte bulunan üçlü karma aşı (MMR) şeklinde de uygulanabilmektedir. Bu aşıların birlikte yapılması, aşıların etkinliklerinde bir azalmaya yol açmamaktadır, bununla birlikte maliyet azalmaktadır. Karma aşı, yıllardır tüm dünyada güvenle kullanılmaktadır. Doğumdan sonra 9. ayda sadece Kızamık aşısı yapılmış bir çocuğa Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşının uygulanma zamanı 15. ay olmalıdır. 

Kabakulak aşısı veya üçlü aşı gebelerde kesinlikle uygulanamaz. Aşı olan bir bebeğin ya da çocuğun gebe annesine ya da bir yakınına bu hastalığı bulaştırması söz konusu değildir.

Günümüzde Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşısının, 5 - 6 yaş aralığında veya ergenlik dönemi olan 11-12 yaş aralığında yeniden uygulanması önerilmektedir. Daha önce herhangi bir belirti vermeden Kabakulak geçirmiş bir kişiye aşı yapılmasının herhangi bir sakıncası yoktur, dolayısıyla Kabakulak geçirip geçirmediğinden emin olmayan bir kişinin aşı öncesi kan testi yaptırması gereksizdir.

Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşısının yaygın olarak aşılama programlarına alındığı toplumlarda bu hastalıklara bağlı görülen vaka ve komplikasyonların sayısında önemli boyutlarda azalma olduğu yapılan klinik çalışmalarla gösterilmiştir.

Aşı deri altına veya kas içine uygulanır. Belirgin bir yan etkisi yoktur. Nadiren aşıdan 5-12 gün sonra hafif ateş, aşı yerinde ağrı, kızarıklık ve daha sonra tükürük bezlerinde hafif bir şişme olabilmektedir. Bu belirtiler tedaviye gerek olmaksızın kendiliğinden iyileşmektedir. Bu bebeklere bir-iki gün süreyle ateş düşürücü şurup ya da fitil verilebilir.

Unutmayınız ki, “aşılama” hastalıkların eziyet ve külfetinden korunmada en etkin yöntemdir. 

 


ÇOCUK FELCİ
 



Çocuk Felci Nedir?
Çocuk felci hastalığının nedeni, polio virüsü denilen bir mikroptur. Çevre koşularının kötü olduğu yerlerde suların, besinlerin mikroplu dışkı ile kirlenmesi ve kalabalık ortamlarda havaya yayılan mikropların solunmasıyla bulaşır. Hastalığa yakalanan çocuklarda hafif ateş, baş ağrısı, kas ağrıları, bulantı -kusma gibi her hastalıkta görülebilecek ortak bulgular mevcuttur. Bazı çocuklarda hastalık bu bulgularla sınırlı kalırken , bazılarında ise kalıcı felçler meydana gelmektedir. Felçler çok tipik olarak yumuşaktır. Yani kaslar sert ve kasılmış durumda değildir. Felçler genel olarak, çocuğun kendini ayağa kaldırmasında ve yürümesinde güçlük şeklinde ilk bulgularını verir. Çoğu hastada felç olan bacak ya da kolda duyu kaybı yoktur. İğne batırıldığında bunu hissederler. Bir yaşından büyük yaş grubundaki hassas çocuklar ve yetişkinler mikrobu kaptıklarında felç gelişmesi açısından daha büyük risk altındadırlar. Felç gelişen hastalarda ölüm oranı %2 ile % 20 arasında değişmekte ancak beyindeki solunum merkezinin etkilenmesiyle bu oran % 40'a kadar çıkabilmektedir.

Çocuk Felcinden Korunma Yolu Nedir?
Çocuk felci hastalığının çiçek hastalığında olduğu gibi ülkemizde ve tüm dünyada kökünün kazınması için yoğun çalışmalar yapılmaktadır.  Tedavisi bulunmayan , kalıcı sakatlıklar ve ölümlere neden olan bu hastalığın kökünün kazınması , ancak aşılanma ile mümkündür. Hem bu açıdan hem de virüsün çevremizde yaygın olarak bulunması nedeniyle çocuk felci aşılamasının önemi oldukça artmaktadır.

Çocuk felci aşıları

Günümüzde çocuk felci hastalığına karşı kullanılan iki farklı aşı vardır.

İnaktive çocuk felci aşısı (enjeksiyon şeklinde uygulanır ) ve oral çocuk felci aşısı (ağızdan damla şeklinde verilir. ) inaktive çocuk felci aşısı ölü aşıdır. Son derece güvenli ve etkin olması en önemli özelliğidir. Yaşamın ikinci ayından başlayarak 1- 2 ay arayla toplam 3 doz enjeksiyon şeklinde uygulanır. Bebek 18 aylık olduğunda bir hatırlatma dozu daha yapılmalıdır.

Oral çocuk felci aşısı ağızdan damla şeklinde verilerek uygulanmaktadır. Oldukça etkin bir aşı olmakla birlikte aşının verilmesi sırasında çocuğun kusması ya da tükürmesi gibi durumlardan olumsuz etkilenebilmektedir. Aşı uygulanması esnasında ishali olan bebeklere bir ay sonra bir doz aşının daha uygulanması tavsiye edilmektedir. Çocuk felcine karşı toplumsal korunmanın sağlanmasında önemi vardır.

İnaktive ve oral çocuk felci aşılarının birlikte kullanımı

Yapılan çalışmalar,bu hastalığa karşı en iyi korunmanın inaktive ve oral çocuk felci aşılarının ardışık kullanılması ile sağlanabileceğini göstermektedir. Ardışık kullanım önce inaktive ,ardından oral olmak üzere çocuğa farklı zamanlarda her iki aşının da verilmesi prensibine dayanır. Birçok ülkede tercih edilen bu uygulama ;aşılamaya 2,4,6 ya da 2,3,4. Aylarda beşli aşı ile başlanan çocuklara 18. Aydaki hatırlatıcı dozun ağızdan oral aşı şeklinde verilmesi ile gerçekleştirilmektedir. İnaktive ve oral çocuk felci aşılarını ardışık kullanmanın sağladığı en büyük avantaj ,inaktive aşı ile önce bireysel korunmanın sağlanması,daha sonra oral aşı ile toplumsal korunmanın sağlanmasıdır. Böylece çocuk felci hastalığına karşı hem bireyde hem de toplumda çok güçlü ve kalıcı bir bağışıklama sağlanması mümkün olur. Çocuk felci aşılarının her iki çeşidi de ,difteri,tetanos,boğmaca ve diğer çocukluk aşıları ile birlikte ve aynı gün uygulanabilir. Aşı uygulanmasından sonra annelerin bebeklerini emzirmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Aşıdan hemen sonra dahi bebeğe mama,süt ve diğer besinler verilebilir,herhangi bir süre kısıtlaması yoktur.

 


BOĞMACA

 

Tanım:Bordetella cinsi bakterilerle oluşan, oldukça bulaşıcı olup solunum yolu silier epiteline seçici bir tropizm gösteren infeksiyon hastalıgıdır.

Klinik Bulgular: Klasik olarak kataral, paroksismalve konvalesan dönem olarak üç safha görülür. İnkübasyon periyodu 7-14 gün olup, toplam hastalık süresi 6-10 hafta sürebilir . Kataral dönem, konjunktival injeksiyon, göz yaşarması ve hafif öksürük, hapşırma ile karekterize, hafif üst solunum yolu infeksiyonları gibi başlar, gitgide öksürük artar, ateş yoktur .7-10 gün kadar süren bu dönem sonrası paroksismal döneme geçer, 2-4 hafta kadar sürer. Nöbetler şeklinde kuru öksürük ve öksürük sonunda tipik bir iç çekme şeklinde inspirium görülür Kusma ve siyanoz gelişebilir.. Nöbetler soğuk, hava değişimi ve yüksek sesle aktive olabilir. Nöbetler dışı hasta kendini iyi hisseder. Peteşi, subkonjunktival kanama, fasiyal veya göz kapaklarında ödem görülebilir. Diğer muayene bulguları nöbetler arası normaldir. Konvalesan dönemde öksürük nöbeti ve arası gitgide azalır. 2 hafta-2 ay arası sürebilir. Altı aydan küçük çocuklarda ağır seyreder, hipoksi, asfiksi gelişebilir. Komplikasyonları; otitis media, diğer bakterilerle pnömoni, bronşektazi, atelektazi, santral sinir sistemi disfonksiyonu, subkonjunktival hemoraji, peteşi, epistaksis, subdural ve spinal epidural hematom, herniler, amfizem, pnömotoraks, diyafragma rüptürü.

Etiyoloji: Asıl etken Bordetella pertussis olmakla birlikte B.parapertussis ve B. bronchiseptica da insanlarda infeksiyona neden olabilir.Son ikisi çok daha hafif hastalık tablosuna neden olurlar.

Epidemiyoloji: B. pertussis ve parapertussis sadece insan patojenleri iken, B. bronchiseptica hayvanlarda da hastalık etkenidir. Pertussis(bogmaca çok bulaşıcıdır. Damlacık infeksiyonu yoluyla kişiden kişiye bulaşır ve kataral safhası ile paroksismal safhanın ilk 2-3 haftasında bulaşıcılık devam eder. Doğal infeksiyon sonrası bağışıklık genellikle ömür boyu iken, aşı ile oluşan bağışıklık 5-10 yıl kadardır. Hastalık en fazla 6 aydan küçük infantlarda görülür. Erişkinlerde vaka sayısı da gitgide artmaktadır.

Tanı: Klinik bulgular ve kan beyaz küre sayısının artması, eritrosit sedimantasyon hızında
degişim olmaması tanıyı destekler. Kesin tanı kültür ile mikroorganizmanın üretilmesi ile konur.Floresan antikor testi ile direkt antijen aranabilir.

Ayırıcı Tanı:Adenovirus, Chlamydia trachomatis infeksiyonları, kistik fibrozis, yabancı cisim aspirasyonu, transösefagiyal fistül, gastroösefagiyal reflü ve trakeaya bası yapan kitle.

Tedavi: 6 aydan küçük infantların hastaneye yatırılarak izlenmesi gerekebilir. Destekleyici tedavi önemlidir. Gerekirse steroid ve inhale salbutamo ve beta2 adrenerjik agonistlerl kullanılabilir. Anitmikrobiyal ajanlar yayılımı engellemek açısından önemlidir. Kataral dönemde klinik seyri engelleyebilir. Erythromycin ve diğer makrolidler birinci seçenektir.Erythromycin en az 2 hafta önerilir. Trimethoprim-sulfamethoxazole, erişkinlerde florokinolonlar kullanılabilir.

Korunma: Hastanın yakın temaslıları bağışıklık durumuna bakılmaksızın erythromycin proflaksisi uygulanır(14 gün). Hasta antibiyotik tedavisinin 5.gününe dek solunum izolasyonu yapılmalıdır. Temel korunma yolu aşılanmadır. Rutin çocukluk çağı aşıları arasındadır. Hastalık esnasında yakın çevredekilerin eksik aşıları tamamlanmalıdır.

 



KIZAMIK

Kızamık, bir tür virüsün neden olduğu döküntülü bir hastalıktır. Önce basit bir üst solunum yolu enfeksiyonu gibi başlar, ardından yüz ve enseden başlayan, gövdeye de yayılan kırmızı renkte döküntü ortaya çıkar.

Henüz aşı olmamış ve anneden geçen korumanın azaldığı bebekler, okul öncesi dönemdeki çocuklar, bağışıklık sistemi zayıf kişiler, 2 doz kızamık aşısı yapılmamış kişiler hastalığa yakalanma için yüksek riskli gruplardır.

 Mikropla temastan sonra kuluçka dönemi 10-12 gündür. Önce; ateş, halsizlik, iştahsızlık, gözlerde sulanma ve kızarma, öksürük ve burun akıntısı başlar. 2-3 gün içinde, yanak içlerinde beyaz benekler, bundan 2 gün sonra da yukarıdan aşağıya doğru ilerleyen kırmızı döküntü ortaya çıkar.

 Kızamık geçiren hastalarda, özellikle iyi beslenmemiş çocuklarda bronşit, zatürre, ishal, orta kulak enfeksiyonu, konjonktivit, körlük gibi komplikasyonlar görülebilir. Yıllar sonra ortaya çıkabilen nadir bir komplikasyon da, merkezi sinir sistemini dejenere eden ölümcül bir tablo olan SSPE ( Subakut Sklerozan Pan Ensefalit ) denilen bir hastalıktır.

Kızamık çok bulaşıcıdır. Hasta kişiyle solunum teması, öpüşme, aynı kaptan yeme gibi yollarla virüs alınır. Hastalığın en bulaşıcı olduğu dönem, ateş başlamadan öncesiyle döküntü çıktıktan 4 gün sonrasına kadarki dönemdir. Hasta çocuk, bu dönemde izole edilmeli, döküntü başladıktan sonra en az 5 gün okula gitmemelidir.

Viral bir hastalık olduğu için, etkene yönelik tedavi yoktur. Ancak; yatak istirahati, bol sıvı alımı, öksürük için soğuk buhar yardımcı olacaktır. Doktorun önerdiği ateş düşürücü ve vitamin takviyesi kullanılabilir. Hastalık yaklaşık 1 hafta sürecek, ömür boyu bağışıklık sağlayacaktır.

Kızamık aşıyla önlenebilen bir hastalıktır. Ancak ilk yaş içinde ( genellikle 9 ay dolunca ) yapılan tek doz aşının yeterli olmadığı, en az 2 doz aşı gerektiği unutulmamalıdır. Gelişmekte olan ülkelerde, halen tüm çocuklara aşılanması sağlanamamakta ve 5 yaş altı çocuk ölümlerinde en sık sorumlu olan enfeksiyon etkeni olarak kızamık karşımıza çıkmaktadır. Hedefimiz, aşısı olan bir hastalık yüzünden çocuklarımızın sıkıntı çekmemesi, ölümcül olabilen komplikasyonlarla karşılaşmamalarıdır.